12 Haziran 2012 Salı

Alırım, Veririm, Ben seni, Yenerim...



               “Elimde bir dekopaj olsaydı, her şey daha farklı olurdu”
 –Geppetto-



O yıllar çok kasvetliydi. Yılmaz erdoğan şiir yazıyor, Bülen Ecevit ford transit minibüse biniyor ve Cine 5 dekoderi olmayana, erotik filmleri, cızırtılı ekrandan yayınlıyordu… Dikkatli bakarsanız bizim kuşağın fakirlerinin gözleri bariz derece de bozuktur… Bu size basit gelen şakanın gerçek olduğunu duyduğunuzda bakalım ne yapacaksınız?. Gerçek lan… Naptınız? Hadi canım gidin işinize…

            Seyyar gezen, dönen salıncakların sokaklarda kol gezdiği zamanlardı. Hatırlıyorum da, yaşlı bi amca, tekerlekler üzerine oturtulmuş 4-5 salıncaklı, el ile manuel olarak çevrilen mekanizmasını bizim sokağa haftada bir mutlaka getirirdi. Bilmem kaç bin lira (!) karşılığında o dönen salıncağa binerdik biz… bu amcanın ekurileri, seyyar lahmacuncu ve seyyar osmanlı macuncusuydu. Bu adamlar her hafta sonu gelip, cebimizdeki binlerce lirayı alıp giderlerdi…

            O zamanlar geçimimi babamın cebinden çaldığım paralarla sağlıyordum. Hatırı sayılır servetim vardı diyebilirim. Babamın merdiven altı sahte kozmetik dükkanı gayet iyi iş yapıyor, akşamları eve hep cebi dolu geliyordu. İlk zamanlar ufak tefek çaldığım paralar, gün gelip yerini balyalara bırakmıştı. E tabii hal böyle olunca yakalanmam da çok geç olmamıştı. Olsundu, ben yeterince zevk-i sefa eylemiştim o paralarla…. Babam ceza olarak paraları pantolonun cebinden aşıran usta mertebeli iki parmağımı kırdı… şaka şaka sadece dövdü. Muhtemelen birkaç yerim çatlamış olabilir ama kırılma hiç olmadı…

            Gel zaman git zaman parasızlıkla kıvrandığım, dibe vurduğum o dönemlerde seyyar satıcıların bana açtığı krediler sonucu gırtlağıma kadar borca batmıştım. Neyseki seyyar amcalar, dönemin türk filmlerindeki iyi karakterler gibiydiler de onlara da borcumu sadece dayak yiyerek ödedim… Bu dayak meselesi de artık canımı sıkmaya başlamıştı…

            O dönemler kahvaltıda sadece çokokrem yiyen ben, artık zeytin, peynir ve hatta ekmek yeme dönemine girmiştim. Çürüyen dişlerim aşırı kalsiyuma tepki göstermiş, bir bir dökülmüştü. Mahalle de adım dişsiz enver’e kadar çıkmıştı… ama ben bu dökülen dişlerimi de kızlara karşı kullanıp, onlara unutamayacakları dakikalar yaşattım. Evet mahallede ki bütün kızlara, yukarı mahallenin bıçkın delikanlısı cengiz’i dövdüğümü söyledim. Ona kafa attığımı, onun alnının yarıldığını, benimde dişlerimin döküldüğünü söyledim. Kızlar o kadar keyifliydiler ki, hepsi beni bırakıp ona pansuman yapmaya gittiler… cengiz bunları geri kovaladığında ben tabii ki de ortalıkta yoktum…

           
            kızlar geri dönmeden olay yerinden hızla uzaklaştığım için oldukça susamıştım. Eve girdiğimde içecek, gazoz, kola ve vb. meşrubatlar aramaya başladım. Nedense su’ya karşı her zaman küstah tavırlar sergiliyordum. Mutfaktan çıkıp, salona geçtim. Masanın üzerinde bir sprite şişesi duruyordu. Yanındda ki sandalye de ise çamaşırlar. Çamaşırlarla ilgilenmedim, hatta aklımın ucundan bile geçmedi diyebilirim. Büyük bir hevesle şişeyi kafama diktim. Şişeyi ilk kafama diktiğimde bir flashback gördüğümü hatırlıyorum.

            Flashback – 1

Köşedeki marketi dışardan görürüz. dükkanın önünde, altlarında musluk olan plastik bidonlar durmakta… çeşit çeşit renklerde, deterjan, çamaşır suyu vs. bidonları…

            Flashback – 2

            Dükkanın içini görürüz…
            Ben dükkanın içindeki çeşitli çikolatalarla ilgeniyorum.
            Amorstumdan annemi görürüz… bir sprite şişesine çamaşır suyu doldurmakta…

            Bu bir saniye bile sürmeyen flashbacketen sonra, şişeği dudaklarımdan hızla çekip, ağzımın içindeki tüm çamaşır suyunu yere tükürdüm… gözlerim kararıyor, ağzımda lanet bir tatla kusmak istiyorum ama kusamıyordum… uyandığımda annem çamaşırları asıyordu….

            Anne – çamaşır suyunu mu içtin yanlışlıkla?..

            Ben – Öğğğh!.. Galiba…

            Anne – Salaklığın sonu budur işte…

            Ben – Haklısın anne…

            Anne – Kalk hadi öyle yerde yatma, baban gelicek birazdan…

            Evet aynen böyle bir diyalog geçti aramızda. Annem meğerse benim çamaşır suyunun hiçbir damlasını boğazımdan geçirmediğimi anlamış ondan böyle rahat davranıyomuş. Ağzımdakini hemencecik tükürmem benim hayatımı kurtarmış… e zamanın tasaruf anne modeli, damlasına kadar hesabını yapmış kadın…

            Demem o ki ekonomi bakanları ne kadar itici ise, açıkta satılan temizlik ürünleri de o kadar itici idi… Aynı zamanda, plastik topların yumurta çıkması bizi çok sinir ediyodu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder