“Çocukken zillere iki kere basıp
kaçardım…”
-Postacı-
Geçen yaz:
Klimanın kumandasını
kaybetmiştim. Lanet olası sıcaklar ve lanet olası fedarallerle uğraşırken bir
de bu çıkmıştı başıma. Sandalyeyi çek, üstüne çık, klimanın üstündeki tuşa
bass… Çok yorucu bi işti bu. Zaten doların yükselen seyrini koruması ruhumu
bunaltmıştı, üstüne bir de bu çıkmıştı başıma… Nasılsa kumanda bi yerden çıkar
diye servisi arayıp yeni bi kumanda satın almıyordum. Kim bilir belki de,
nasılsa param yetmez diye servisi aramamış da olabilirim...
Geçen yaz bu ve buna benzer
monotonlukta geçmişti işte…
Bu yaz:
Bu yaza bir
nikah şahitliği ve bir kirvelikle girdim. Meğer ne kolay işlermiş bu manevi
işler… şimdi size kendi sünnetimi anlatmadan önce geçen hafta Kemal Özkan
sünnet sarayında yaşadığım diyaloğu aktarayım…
Ben: Çocuk denize girebilecek mi şimdi
Fenni Sünnetçi: Bi kaç gün sonra
girebilir…
B: Ya o değilde bi şey sorcam. 16 sene
önce de siz mi kesiyodunuz?
F.S: Evet.
B:ya Bende burda olmuştum da, galiba
siz kesmiştiniz.
F.S: Doğrudur, memnun musun bari?
B: Evet. Yani ehem öhöm kem küm…
Evet!.. Fenni sünnetçi amcaynan
böyle bi diyalog geçti aramızda. Adam sünnetçi ya, kestirmeden gidiyo
konuşurken... Kötü şaka bi yana, harbiden de insan bi garip oluyo beya. yıllar
önce buhran içinde mabedinin kesildiği yerde, yine aynı adamla, yine aynı
havayı soluyarak, bu sefer daha bi olgun, daha bi olayı kabullenmiş konuşmak.
Vay be!.. bi de adam utanmadan çocuklara beni örnek gösterip gururlanmasaydı
iyiydi. Yiğidin malı meydanda olur da, benim adım yiğit değil ki?.. bu kötü
espriyi de geçelim ve size kendi sünnetimi anlatayım...
1992 Yazı:
İlk olarak,
arkadaşlarla en uzun işeme yarışlarından birinde anlamıştım bende bir fazlalık
olduğunu. Kankam Tarık’ın pipisi mantar şeklinde benim ki ise, deniz anası
şeklindeydi. Tarık’a benim ki niye böyle diye sorduktan sonra, babacan bi
tavırla, -ki kendisi o zaman 8 yaşındaydı” sünneti izah etti… O gün sanırım
dedemin rakısından gizlice içtiğim ilk gündü. Resmen yıkılmış, viran olmuştum.
Hani dedem eve gelmiycek olsa şişeyi komple içecek haldeydim. Gerçi içtiğim o
iki yudum bile zil zurna sarhoş olmama yetmişti. ama olsun, 70’lik ayrı,
“yetmiş”lik ayrıydı en nihayetinde. İnsanın kederli olunca alkole neden
sarıldığını şimdi bile anlayamasam da o zamanlar bi ibnelik olduğunu sezmiştim…
Artık
kaçamazdım. Bir gerçeği daha öğrenmiştim şu hayatta. “o pipinin kafası
uçurulacak” evet acı ama gerçekti. Töreler çoluk çocuk dinlemiyor itiraz,
gözyaşı ve dramatize kabul etmiyordu. Büyükler kan istiyordu… Tarık, yaz
tatilinden istifade köyde sünnet olmuş. Aile böyle uygun görmüş.Bütün köy,
düğün, dernek orada, hazır bulunmuş. Anlattığına göre bunu usturayla
kesmişlermiş ve hiç ağlamamışmış. Oysa ben yalan söylediğini biliyordum. 8
yaşındaki bi çocuğun gözlerindeki o yaşamışlığı gördüm onun gözlerinde. Neşe içinde
anlatırken o günü, gözleri ele veriyordu aslında o gün yaşadığı Acıyı, tarif
edilemez korkuyu, gıdıklanmayı, bi daha çalışacak mı acaba endişesini vs…
1996 Yazı:
Artık
geceleri uyuyamaz olmuştum. Dedemin parasızlıktan rakı alamadığı gecelerde,
teyzemin ojelerini kokluyor, ancak ancak öyle uyuyabiliyordum. Kaç kez dayımın
söndürdüğü izmaritleri yakmadan içtiğimi ise hatırlamıyorum bile. İyice
koyvermiştim. Buhran içinde geçen 4 yılın sonunda kaçınılmaz son gelmişti.
Kemal Özkan sünnet sarayında, düzenlenen toplu sünnet törenine bizde davet
edilmiştik. Buyrun gelin beleşe keselim diyorlardı. Annem, kendi imkanlarımızla
ancak 20’li yaşların sonunda filan
sünnet olabileceğimi anlayınca, bu davete “Evet” demişti... Erkek
kardeşim Peyami, nam-ı diğer Ramazan’ın (Peyami ismini sevmediği için 7 yaşında
kendine Ramazan adını verdi. Bugün halen bu isimle anılır.) ve benim işimi aynı
gün bitirmeye karar vermişlerdi. Benim yüzümden garibim Ramazan’ında canına
kıyıcaklardı. En azından böyle bi şeyden önceden haberi yoktu. Benim gibi zorlu
geceler geçirmemişti. Halen de olayın farkında olduğundan şüpheliyim ya neyse.
Haberi
duyduğum gün 4 ağaç, iki sandal, bir tramvay kaçışı denemelerimden sonra dayım
tarafından kıskıvrak yakalanmış, karga tulumba eve getirilmiştim. İlkokul
arkadaşım Yetiş’in annesinden alınan emanet sünnet kıyafetlerini zorla üzerime
giydirip, beni ve kardeşimi fotoğrafçıya götürmüşlerdi. Fotoğrafçının
çatısından kaçmaya yeltenirken yine dayım tarafından yakalanmış, işgüzar
fotoğrafçı ilkay abi tarafından da bu durum fotoğraflanmıştı. Halen dayımın
evinin duvarındaki kahramanlık fotoğrafları arasında en başta yerini korur. ( Tahmin
ettiğiniz gibi diğer fotoğraflar da önceki kaçma denemelerimden oluşuyor ki, o
anlarda İlkay Abinin oralarda ne aradağını halen çözebilmiş değilim.) güç bela
da olsa kardeşim ve benim fotoğraflarımız çekilmiş, hatce teyzem ve ekibi
eşliğinde olay yerine doğru yola koyulmuştuk. O gün o sünnet sarayına
girdiğimde, her müslüman erkeğin, aslında erkekliğe adım atmaya, "geri adım" atarak girdiğini görmüştüm. Olayın başından sonuna kadar, parmağını emerek
takılan kardeşim hariç, bütün çocuklar kaçış planları yapıyordu. Bizi oynayalım
diye piste saldıklarında, çoktan 12 kişi bir olup, kaçma planını yapmıştık.
Plana göre, önce sünnetçinin elindeki usturayı alıcaz, kardeşimin gırtlağına
dayayıp, öldürürüz valla diyip, ordan sakince çıkıp, sokağa çıkınca çığlık
atarak kaçıcaktık. Planımız kesicek aletin ustura olmadığını öğrenene kadar
mükemmel işliyordu. Ben kardeşime kendi parmağımı emdirerek yanımdan
ayrılmasını engelliyor, diğer çocuklar ise, sünnetçinin usturasını çıkarmasını
bekliyorlardı. Fakat sünnet merasimi başladğı halde halen ustura ortalarda
gözükmüyordu. Hepimiz sinsice etrafta ustura bakınırken, 360 derece dönen
sıralı koltuklara binirilmiştik bile. Sırası gelene iğne yapıyorlardı. Birinci
iğneleri olmuştuk, ikinci iğne için sıra bana gelmek üzereydi ve halen ortada
bir ustura yoktu. Hepimizi bir telaş basmış, kusursuz işleyen planımız
sallantıya girmişti. Ve derken 3. kere sünnetçinin önüne geldiğimde, sünnetçi
amca (Kemal Özkan’ın en eski adamı galiba) sıcak bi demir çubukla pipimi “Cısss”
diye kesmişti. Ben, hiç acımadığı halde çığlık atmıştım. Ben çığlık atınca
diğer çocuklar planımızın suya düştüğünü anlayıp, çığlık atmaya başlamışlardı.…
Meğersem yeni teknolojiyle beraber artık ustura ile kesilmiyormuş. Ve bunu
geçte olsa öğrenmiştik…
Yıllar
sonra memnum olduğumu belirtip, orada kirvelik yapacağım kimin aklına gelirdi?..
Not: Bu hikaye'de Babamın nerde olduğunu merak ettiyseniz, merak etmeye devam edin. bu yaştan sonra dayak yiyemem...