“Karacoğlan der ki; halimiz Nietzsche”
Kısaca Ben:
İstanbul’un ileri gelen ailelerine
kapı, geri gelen ailelerine bitişik nizamda komşu olan bir evde, 1985 senesinde
doğmuşum… O zamanlar annem ev doçentiliği, babam çakma parfümcülük, teyzem
bekarlık, dayım öğrencilik, dedem ise köyde mangalcılıkla uğraşırmış… (dedem 12
sene önce mangal dumanından zehirlendi, ama ölmedi. 11 sene önce gözüne kor
kaçtı ve geçici görme bozukluğu baş gösterdi. Bi gün kasabaya emekli maaşını
çekmeye giderken, evin merdivenlerinden yuvarlanıp rahmetli oldu) …Ben çekirdek
ailenin ilk tohumuyum, benden sonra kardeşim peyami, ondan sonra da kız
kardeşim, safa geldi… ilk ve ortaokulu,
Artvin’de, anaokulu çorumda, üniversiteyi ise istanbul’da okudum. Lise
yıllarına dair aklımda hiçbir anı yok. Hatırlarsam bi gün yazarım… Ama ben size
0-3 yaşımı anlatacağım…
Avukat olan diğer dayım ben
doğduğumda çok sevinmiş, o heycanla tutmuş beni baroya kaydettirmiş. İlk
inga’yı 1, ilk agu’yu 2 ve ilk pipi’yi 128 günlükken söylemişim. Ama halen
“İstanbul barosu” diyemiyorum mesela… İsmimi babam, göbek adımı kaynanam
koymuş.
Büyümek:
Ergenlik döneminden insanlık dönemine geçişte en
sıkı durum sanırım artık hayallerin para etmiyor olmasıydı. Ama durum bazen
değişebiliyor. Mesela ben hep boş konuşuyorum diye insanlar beni kıskanıyor.
İnsanlık sürecimi tamamlamadığımı, olgun dönemi meyvelerimi sadece kızlara
verdiğimi söylüyorlar. Olsun, hiçbir kitap girişinde hakkımda, “sundurmanın
altında boş konuşuyordu” diyemiyceklerdi. “balo’nun en boş konuşan adamıydı da
diyemiyceklerdi. Kendi dünyalarına beni alamıycaklardı. Ve bu yüzden
kıskanıyorlardı özgürlüğümü. Bende mütevazi değilimdir pek. Aklıma geleni
susarım icabında…
Neyse
beni geçelim şimdi…
Kısaca Sen:
Gözlerin, “Gençfenerli”, ellerin
sanki “Ultraslan”, saçların “Çarşı”. Hamsi balığı gibi “Çılgınlar”
dudakların. Dört büyük gibisin yavruş,
Dört mevsim de, tek sezonsun…
Kısaca O:
O, şimdi; Bir Atilla İlhan şiirine
konuk aşık…
Sizi
ve onu da geçelim…
İlişkiler:
En az iki kişi arasından geçen sevişmeli veya
sevişmesiz diyaloglar bütünü. Hayatta en çok neyi seviştiyseniz onu yapın.
çünkü dişleri çürükte olsa, vampirse eğer bir insan, vampirdir. Bunu da kenara
not etmeyin.
Kadınlar için Erkekler:
Basküldür. Evet, bildiğiniz baskül. Kadınlar
tarafından potansiyel baskülüz biz. “sence kilo almış mıyım?..” “ay sence kilo
vermiş miyim?..” ulan git bi tartıl be kadın. Tamam anladık sözlü olarak tatmin
istiyosun, iltifat istiyosun ama yüzeyseliz birazcık biz. Şunu da bi
anlayıverin be ya…
Erkekler için kadınlar:
Mezuradır. Evet bazen öyledir…
Neyse
bunları da geçelim… size kısa bir anımı anlatarak veda ediyim…
Günlerden perşembeydi, saat 18.30
suları… beşiktaş iskelesinde neşeli bir telaş vardı. İnsanlar ellerinde laptop
çantaları, ekmek poşetleri vs. üsküdar motoruna doğru koşuşturuyorlardı. Bende
koşturuyordum. Koştururken en sevdiğim şey sakız çiğnemekti. Elimi cebime
attığımda gıdıklanmış gibi hissettim kendimi. Arkamı döndüğümde niye böyle hissettiğimi
anladım. Arkadaşım Nazif, uzaktan beni görmüş, taa yanıma gelmiş, arkamdan el
şakası yapmıştı.
-Naber
nafiz?
Dedim…
-İyi
senden naber?
Dedi…
(Bu, -dedim, dedi- muhabbetine de hastayım, anlamıyoruz sanki dediğini de
neyse. Bazı kitaplrda öyle oluyo, napalım. Bu bir kitapmış gibi davranmayın siz
yine de. O parmağınızıda burnunuzdan çekin…)
Ben
cebimde olan elimi usulca çektim ve sakız poketimin boş olduğunu fark ettim.
Nafiz ise havadan sudan konuşuyordu….
-Hacı
ne zamandır görüşemiyoruz ha ne yaptın o işi ya?
Dedi…
-Napiyim
ya yaptık işte bi şeyler dedim…
dedim…
Nafiz,
ilgisizliğimin farkına varmış olmalı ki, şu soruyu sordu…
-Ne
kadar kira ödüyodun senin eve?
Dedi…
Bu
soru karşısında toparlanan zihnim hemen cevabı yapıştırdı…
-450
moruk
dedim…
Nafiz
cevabım karşısında şok olmuş olacak ki;
-Hadi
yaa çok iyiymiş
dedi…
Yüzündeki
gergin ifadeden benim evimle hemen hemen aynı özellikte olan kendi evine 650
lira verdiğini anlamıştım…
Nafiz kalkmakta olan vapur’a doğru
koştu ve gitti…
Ben ise bir sigara yakıp koşuşturan insanları
seyretmeye koyuldum. Hayatın kıyısındaydım adeta. O an, Şahin K’nın görüntü
yönetmeni acaba şuan napıyordur diye düşündüm. Ardından Şahin K’ya olan
hayranlığımı da alıp, bir çay bahçesine doğru yöneldim. Şimdi kimbilir hangi
şehirde, yalnız bir pornocu vardır dedim içimden…
Gün ağırırken sahilde, aklımda
binlerce karışık düşünce ile 1.5 lira bahşiş bırakıp oradan kalktım…