14 Temmuz 2014 Pazartesi




                                        Köpeğimi Yeteneksizsiniz’e mi gönderseydim?
                                                                                       “İvan Pavlov”


Ev, Anadolu kökenli ailelerin evi gibi kokuyordu. Havada ağır bir sarımsak ve kızarmış sıvı yağ kokusu vardı. arkadaşım ne kadar asil ve zengin olsada, Kastamonu’lu hizmetlisi yüzünden, evin kokusuna bu asillik sinemiyordu. Yıllardır kendi kendime yaptığım araştırmalar ve edindiğim tecrübeler ışığında, her evin kendine has, karakteristik kokuları olduğunu öğrenmiştim. Bu bilgi, bana hayatta hiçbir zaman nakit olarak dönmedi. Zaten şu hayatta bana neyin, nasıl nakit olarak döndüğünü de, halen anlamış değilim. Zira oturduğum  yerden ne para kazanıyorum, ne de kaybediyorum. Komşularla sıfır sorun politikasıyla yürüttüğüm bu hayat, bi gün çok zengin bi adam olduğumda sona erer umarım.

         Çok zengin ve asil arkadaşımın davetini kırmayıp evine gelmiştim. Bana önce “aç mısın” diye sordu. Midem açlıktan çılgın attığı halde, büyük bir fakir gururuyla “tokum” dedim. Bir şey içer misin diye sorduğunda ise, yine büyük fakir gururumla sadece “su” dedim. Ve hemen ardından, “en sevdiğim içki sudur” gibi ezik bir espri patlattım. Arkadaşım da, her asil gibi bu espriye sahte bir gülücük fırlattı. Kahretsin, yine ezik ve fakir olduğumu bariz derecede dışıma vurmuştum. Fakirlerle zenginler arasındaki en büyük farklardan biri de, neyi ne zaman içine atacağındır. Mesela biz, üzüntülerimizi, ezikliklerimizi vs. içimize atarız. En ufak mutlu ve sevinçli hallerimiz ise hemen dışımıza vurur. Zenginler ve asiller de ise durum tam tersi. Onlar ne zaman üzüntülü ve kederli olsalar, bariz bir şekilde dışlarına vurur. Ne zaman mutlu olsalar, bunu asla size belli etmezler. Asiller ve zenginler için sanırım bu duygular, çok bayağı… Arkadaşım deniz manzaralı evin köşesinde bulunan berjere oturdu. Onun yanında bulunan büyük tekli koltuğa ise ben oturmadım. Hemen yanında duran, küçük iskemleye koydum kıçımı. Eziklik işte, yine beni yakalamıştı. Arkadaşım yine halimi anlamış ama asillere özel o çaktırmama haline bürünmüştü...

         Bir proje üzerine konuşmaya başladık. O kadar saçma bir hikaye anlatıyordu ki, hayranlıkla ve “vaay! süper fikir ya” nidalarıyla dinledim. Bu kadar saçma bir komedi projesini, sanırım ancak, bu kadar zengin ve asil bir adam sıçabilirdi. Fakat beni ilgilendiren saçmalık, proje değil, banka hesabımdaki eksi bakiyeydi. Bana sormadan, kredili mevduat hesabı açmışlar. Hesabım tam eksi 250 TL. ben de salak gibi çekmişim parayı, yemişim. O sebeple, zengin arkadaşım ne kadar saçmalarsa saçmalasın, beni mutlu ediyordu. zira ondaki o artı oğlu artı bakiyeli hesapla, küçük bir holivod kurabilirdim kendime. Hatta küçük bir çarliz teron, orta boylarda, angelina joli, her boydan da, eva mendez alabilirdim kendime…

         Sohbetimiz ertesi gün çekimlere başlama kararı alma kıvamına gelmişti. Fakat her zengin ve asil akranımın başına geldiği gibi, ailesi kapıdan içeri girmiş ve bütün planları alt üst etmişti. “biz asil oğlumuz içün, Amerika’da yüksek, master bla bla bla yapmasını düşünüyoruz” bla, bla, bla ne kadar da asil… bu dramatik hikayenin finalini size yazmak istemiyorum. Zorla mı lan? Sonra yazarım belki. Nihahahaaa…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder