23 Temmuz 2015 Perşembe

Paslı Fermuar

                          “İstanbul'da tifüs, memlekette zelzele, dışarıda harp, ben sana aşığım”
                                                                                                           -Sait Faik Abasıyanık-


Yoğun hüzünlü bir kış akşamıydı. Mahallenin her sokağı is kokuyor, evlerden soba dumanı tütüyordu.  Sanki “Tanrı mangal zevki” yapıyordu dünyada. Neticede değil midir o, insanı da, sobayı da yaratan? Isınmayı, üşümeyi de Allah yaratmış ama ayrılığı insanlar yaratmış. Neyse işte öyle bir akşamdı. Elimde plastik bardak içerisinde karışık meyve suyu ile votka içiyordum. Metruk bir binanın önündeki merdivenlere sinmiştim. Tek başıma, yaşayamadığım aşklarıma içiyordum. Tek başıma “ulan birazdan acıkırsam, son paramı da votkaya verdim ama” diye düşünüyordum. Cebimde dandik bir radyo vardı. Bastım düğmesine ambiyansa uygun bir şarkı bulayım dedim, bulamadım. Serdar Ortaç’tan “karagözüm gül yüzüm, buralarda çok yalnızım” çalıyordu. Kahretsin! Ne kadar da isyankar ve aşık ve de ayrılıklı sözlerdi bunlar. Ama benim bir ayrılığım bile yoktu. O zaman anladım ki ben aşkı değil, ayrılığı seviyodum. O kadar malım, o kadar melankoliğim ki, aşkın salgıladığı mutluluğu, ayrılığın salgıladığı kanserojen maddelere değişebiliyordum. Neyse işte öyle oturuyordum, Serdarcım da çalıyor radyodan. Meşhur yancı, kulak kiri yalayıcısı “Ekmek Ahmet” geldi oturdu yanıma. Cebinden çıkardığı plastik bardağı uzatıp –kendisinin plastik bardak taşıma gibi profesyonel alkolik alışkanlıkları vardır- “doldursana bre” dedi. “Ulan” dedim “Amcık, rum muyuz biz, niye bre diyosun?” cevap vermedi. Ufka doğru, sanki efkarının kelimelerle karşılığı yokmuş gibi uzun uzun baktı. Ensesine vurdum, “napıyon lan” dedim. “Karı soyunuyo ona bakıyom salak” dedi. Ufka diye baktığı yere baktığımda “ananı” dedim ve ne göreyim. Oturduğumuz merdivenin karşısındaki pencerede bir kadın soyunmakta ve nedense bir türlü de tam soyunamamakta, ufak ufak elbiselerini çıkarmakta. “Ulan” dedim “Ekmek, ne ayak var sende be. Ben sabahtan beri neler düşünüyorum, sen geliyosun, direkt soyunan bir karı çıkıyo karşına. Al lan” dedim “doya doya bak ben bakmıyorum, o senin hakkın. Hem ben ayrılıklardan hoşlanıyorum” dedim ve kafamı çevirdim. Ahmet kısa bir süre sonra “aha sütyeni çıkardı” dediğinde, çaktırmadan baktım. “ben memeleri de seviyorum lan” dedim. Ahmet “bende” dedi. İşte o gün anladım ki, gerçekler bir çift meme kadar acıdır. O zamanlar 16 yaşında yağız bir salaktım. Şimdi 30 yaşında yağız bir tecrübeli salağım. Değişen tek şey, artık ne ayrılıkları seviyorum, ne de memeleri. Ben galiba artık hiçbir şeyi sevmiyorum. Ahmet memeleri dikizledikten sonra, bardağını fondipleyip, gitti. Benimse çişim gelmişti. Hemen yan binanın duvarına doğru kalktım. Elimi fermuarıma attım. Ama inmiyordu. Kahrolası paslı fermuar, açılmıyordu. Ve işte o gün anladım ki, paslı bir fermuar, sizi altınıza işetebilir. Ama passız bir fermuar da sizi altınıza iştebilir. Netice de o kadar içmeyin. Ve bugün de anladım ki, sarhoşken yazı yazmayın…

2 yorum:

  1. %0 Satış komisyonu, ücretsiz sanal dükkân fırsatı ile Mavi marka ürünler Buypasa’da. Detaylı bilgi için https://ucretsizdukkan.com adresine uğrayabilirsiniz.

    YanıtlaSil
  2. Yeni nesil katılımcı Türkçü sözlük. Kayıt ol, yazar olarak başla!
    https://gokkurtsozluk.com

    YanıtlaSil